Sıradaki kitabımız Jojo Moyes'ten Senden Önce Ben <3 :))
Baskı Yılı: 2014
Birbirlerine aşktan başka verecek hiçbir şeyleri yoktu...
Yaşamın ince detayları Loudan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu soruların hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçücük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu...
Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor.
Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lounun rengârenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur?
Mucizelere inanmıyorsanız durup bir kez daha düşünün...
"Sakin Son Bölümleri Otobüste Giderken Okumayin. Ağlamamak için kendinizi tutmaya çalışırken bir enkaza dönüşebilirsiniz."
Tracy Williams
"Bu kitabı okuyunca duygudan duyguya koşacağınız bir lunaparka girmiş gibi oluyorsunuz. Okurken dünyayı ve zamanı durdurmak isteyeceksiniz."
Dooster
"Arkadaşların elden ele dolaştıracağı bir roman olacak. Moyes karizmatik, gerçekçi ve çarpıcı karakterler yaratmayı çok iyi biliyor."
The Independent
"Sizi bu kadar içine çekecek başka bir kitap bulmanız çok zor. Yıllardır okuduğum en güzel kitap."
Gill B.
"Bu hikâyeyi kitap bittikten çok uzun bir süre sonra bile hatırlayacak, her daim yanınızda taşımak isteyeceksiniz."
Romantic Book Lover
Adam banyodan çıktığında kadın uyanıp yastıklara dayanmış, yatağın yanında duran seyahat broşürlerine göz atıyordu. Kadının üzerinde adamın tişörtlerden biri vardı ve uzun saçları bir önceki gece yaşadıklarına dair çok şey anlatacak kadar dağınıktı, önceki geceyi kısa bir an hatırlayarak keyfini çıkaran adam havluyla ıslak saçlarını kuruladı.
Kadın broşürlerden başını kaldırıp dudak büktü. Yaşı böyle bir hareket için oldukça büyük olsa da henüz kısa süredir birlikte oldukları için bu mimikleri sevimli görünüyordu.
“Gerçekten dağlara çıkıp trekking yapmak ya da vadilerde gezinmek zorunda mıyız? Bu birlikte çıktığımız ilk doğru düzgün tatil ve bir yerden kendimizi atmadığımız ya da polar dağ kıyafetleri giymediğimiz tek bir gezimiz bile olmadı.”
Broşürleri yatağın üstüne atan kadın bronzlaşıp karamel rengine dönmüş kollarını başının üstünde tutarak gerindi. Kısık sesi uykusuz geçen saatlerin kanıtı gibiydi. “Lüks bir spa masajı için Bali’ye gitmeye ne dersin? Kumların üzerinde uzanır saatler boyu kendimizi şımartırız… Uzun ve rahatlatıcı geceler geçiririz.”
“Ben öyle tatillere çıkamam. Bir şeyler yapıyor olmam lazım.”
“Uçaktan kendini atmak gibi mi mesela?”
“Denemeden karar verme bence.”
Kadın suratını astı. “Senin için fark etmediğine göre kararımı çoktan verdim sanırım.”
Adamın hafif nemli gömleği üzerine yapışmıştı. Saçlarını tarayıp cep telefonunu açtı ve küçük ekranda beliren mesajlara göz gezdirdi.
“Peki. Benim gitmem lazım. Kendine kahvaltı hazırla.” Kadını öpmek için yatağın üzerine eğildi. Kadın ılık teninden yayılan parfümle çok seksi kokuyordu. Adam, kadının saçlarından gelen kokuyu içine çekti ve kadın kollarını onun boynuna dolayıp yatağa doğru çekince adamın aklındaki her şey bir an için uçup gitti.
“O halde bu hafta sonu gidiyor muyuz?”
Adam gönülsüzce yataktan kalktı. “Anlaşmada ne olacağına bağlı. Şu anda her şey belirsiz. Belki New York’ta olmam gerekebilir. Yine de perşembe günü güzel bir akşam yemeği yiyebiliriz. Restoranı sen seç.” Adamın eli kapının arkasında asılı duran motosiklet kıyafetlerine uzandı.
Kadın gözlerini kıstı. “Akşam yemeği mi? Bay BlackBerry de bize katılacak mı?”
“Ne?”
“Bay BlackBerry beni Bayan Fazlalık gibi hissettiriyor.” Kadının yüzü bir kez daha asılmıştı. “Sürekli senin dikkatini çekmeye çalışan üçüncü bir kişi varmış gibi hissediyorum.”
“Sessize alırım.”
Kadın, “Will Traynor!” diye bağırdı. “Tamamen kapatacağın zamanlar da olmalı.”
“Ama dün gece kapattım, değil mi?”
“Ancak ağır tehdit altındayken kapatıyorsun.”
Adam sırıttı. “Şimdi öyle mi oldu?” Deri kıyafetlerini giyince nihayet Lissa’nın üzerinde bıraktığı etkiden de kurtulmuştu.
Motosiklet ceketini omzuna atıp ayrılırken kadına bir öpücük gönderdi.
Cep telefonunda yirmi iki mesaj vardı ve ilki sabah 3.42′de New York’tan gelmişti. Hukuki bir problemle ilgiliydi. Garaja inen asansöre bindikten sonra gece gelen haberlerle neler olup bittiğini anlamaya çalıştı.
“Günaydın Bay Traynor.”
Güvenlik görevlisi kabininden çıktı. Bu, soğuğa karşı korunaklı bir kabin olsa da aslında aşağıda korunulacak bir hava da yoktu. Will bazen güvenlik görevlisinin kapalı devre televizyon sistemine ve hiç kirlenmeyen 60.000 sterlinlik arabaların parlak tamponlarına bakarak saatler boyunca ne yaptığını merak ediyordu. Deri ceketini giydi ve, “Dışarısı nasıl Mick?” diye sordu. “Fena. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.”
Will duraksadı, “öyle mi? Motor havası değil yani?”
Mick başını salladı. “Hayır efendim. Şişme botunuz yoksa binmeyin derim. Ya da ölmek istemiyorsanız.”
Will motoruna bakıp kıyafetlerini çıkardı. Lissa aksini düşünse de gereksiz riskler alan bir adam değildi. Motorun ön tarafındaki gözü açıp giysileri oraya koydu ve kilitledikten sonra anahtarları Mick’e attı. Mick anahtarları tek eliyle kolayca yakalamıştı. “Kapının altından atarsın olur mu?”
“Sorun değil. Size bir taksi çağırmamı ister misiniz?” “Hayır, ikimizin de ıslanmasına gerek yok.”
Mick otomatik kapıyı açan düğmeye bastı ve Will eliyle teşekkür ederek dışarı çıktı. Sabahın ilk saatlerinde hava karanlık ve gök gürültülüydü. Saat henüz yedi buçuk bile değildi, fakat Londra’nın merkezinde trafik şimdiden yoğunlaşmıştı ve yavaş ilerliyordu. Will montunun yakalarını yukarı kaldırıp kavşağa doğru yürümeye başladı. En kolay taksi bulacağı yer burasıydı. Yollar göle dönmüştü ve kaldırımdan parlak, gri bir ışık sokağa yansıyordu.
Kaldırım kenarındaki takım elbiseli diğer insanları gören Will içinden lanet okudu. Ne zamandan beri Londra bu kadar erken kalkmaya başlamıştı? Tabii herkesin aklında aynı soru vardı.
Will hangi noktada dursam daha iyi olur diye düşünürken telefonu çaldı. Arayan Rupert’dı.
“Geliyorum. Taksi bulmaya çalışıyorum.” Yolun karşı tarafında, turuncu ışıklı bir taksi gözüne çarptı ve taksiyi kendisinden başka kimsenin görmediğini umarak ona doğru ilerledi. Bir otobüs gürültüyle yanından geçti ve ardından frenleri tiz bir ses çıkartan kamyon yüzünden Rupert’ın sözleri duyulmaz oldu. Will trafiğin gürültüsü içinde, “Seni duyamıyorum Rupe,” diye bağırdı. “Bir daha söyler misin?” Kısa bir süre orada mahsur kaldıktan sonra önünden akıp giden trafiğin içinde yanan turuncu ışığı görüp boş elini kaldırdı ve sağanak yağmurda sürücünün onu görmesini umdu.
“New York’tan Jeff’i araman lazım. Hâlâ uyumamış, senin aramanı bekliyor. Dün gece sana ulaşamadık.”
“Sorun nedir?”
“Hukuki bir pürüz. Bir paragrafta uygulamadıkları iki madde… imza… kâğıtlar…” Yağmurda lastikleri kayan bir arabanın sesi karşı tarafın konuşmalarını bastırıyordu.
“Anlayamadım.”
Taksi de onu görmüştü. Yavaşlayıp yolun karşı tarafına küçük bir su birikintisi sıçratarak durdu. Arabayı fark edip öne atılan başka bir adam ise Will’in ondan önce davranıp taksiyi yakalayacağını anladığında hayal kırıklığıyla yavaşladı. Will sinsi bir zafer duygusuna kapılmıştı…
Sayfa Sayısı: 480
Baskı Yılı: 2014
Yayın evi: Pegasus
D&R: 16,18 TL
İdefix: 18,75 TL
Yaşamın ince detayları Loudan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu soruların hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçücük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu...
Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor.
Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lounun rengârenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur?
Mucizelere inanmıyorsanız durup bir kez daha düşünün...
"Sakin Son Bölümleri Otobüste Giderken Okumayin. Ağlamamak için kendinizi tutmaya çalışırken bir enkaza dönüşebilirsiniz."
Tracy Williams
"Bu kitabı okuyunca duygudan duyguya koşacağınız bir lunaparka girmiş gibi oluyorsunuz. Okurken dünyayı ve zamanı durdurmak isteyeceksiniz."
Dooster
"Arkadaşların elden ele dolaştıracağı bir roman olacak. Moyes karizmatik, gerçekçi ve çarpıcı karakterler yaratmayı çok iyi biliyor."
The Independent
"Sizi bu kadar içine çekecek başka bir kitap bulmanız çok zor. Yıllardır okuduğum en güzel kitap."
Gill B.
"Bu hikâyeyi kitap bittikten çok uzun bir süre sonra bile hatırlayacak, her daim yanınızda taşımak isteyeceksiniz."
Romantic Book Lover
___________________________________________________________________________
BİRAZ OKU SONRA AL :)
___________________________________________________________________________
Kadın broşürlerden başını kaldırıp dudak büktü. Yaşı böyle bir hareket için oldukça büyük olsa da henüz kısa süredir birlikte oldukları için bu mimikleri sevimli görünüyordu.
“Gerçekten dağlara çıkıp trekking yapmak ya da vadilerde gezinmek zorunda mıyız? Bu birlikte çıktığımız ilk doğru düzgün tatil ve bir yerden kendimizi atmadığımız ya da polar dağ kıyafetleri giymediğimiz tek bir gezimiz bile olmadı.”
Broşürleri yatağın üstüne atan kadın bronzlaşıp karamel rengine dönmüş kollarını başının üstünde tutarak gerindi. Kısık sesi uykusuz geçen saatlerin kanıtı gibiydi. “Lüks bir spa masajı için Bali’ye gitmeye ne dersin? Kumların üzerinde uzanır saatler boyu kendimizi şımartırız… Uzun ve rahatlatıcı geceler geçiririz.”
“Ben öyle tatillere çıkamam. Bir şeyler yapıyor olmam lazım.”
“Uçaktan kendini atmak gibi mi mesela?”
“Denemeden karar verme bence.”
Kadın suratını astı. “Senin için fark etmediğine göre kararımı çoktan verdim sanırım.”
Adamın hafif nemli gömleği üzerine yapışmıştı. Saçlarını tarayıp cep telefonunu açtı ve küçük ekranda beliren mesajlara göz gezdirdi.
“Peki. Benim gitmem lazım. Kendine kahvaltı hazırla.” Kadını öpmek için yatağın üzerine eğildi. Kadın ılık teninden yayılan parfümle çok seksi kokuyordu. Adam, kadının saçlarından gelen kokuyu içine çekti ve kadın kollarını onun boynuna dolayıp yatağa doğru çekince adamın aklındaki her şey bir an için uçup gitti.
“O halde bu hafta sonu gidiyor muyuz?”
Adam gönülsüzce yataktan kalktı. “Anlaşmada ne olacağına bağlı. Şu anda her şey belirsiz. Belki New York’ta olmam gerekebilir. Yine de perşembe günü güzel bir akşam yemeği yiyebiliriz. Restoranı sen seç.” Adamın eli kapının arkasında asılı duran motosiklet kıyafetlerine uzandı.
Kadın gözlerini kıstı. “Akşam yemeği mi? Bay BlackBerry de bize katılacak mı?”
“Ne?”
“Bay BlackBerry beni Bayan Fazlalık gibi hissettiriyor.” Kadının yüzü bir kez daha asılmıştı. “Sürekli senin dikkatini çekmeye çalışan üçüncü bir kişi varmış gibi hissediyorum.”
“Sessize alırım.”
Kadın, “Will Traynor!” diye bağırdı. “Tamamen kapatacağın zamanlar da olmalı.”
“Ama dün gece kapattım, değil mi?”
“Ancak ağır tehdit altındayken kapatıyorsun.”
Adam sırıttı. “Şimdi öyle mi oldu?” Deri kıyafetlerini giyince nihayet Lissa’nın üzerinde bıraktığı etkiden de kurtulmuştu.
Motosiklet ceketini omzuna atıp ayrılırken kadına bir öpücük gönderdi.
Cep telefonunda yirmi iki mesaj vardı ve ilki sabah 3.42′de New York’tan gelmişti. Hukuki bir problemle ilgiliydi. Garaja inen asansöre bindikten sonra gece gelen haberlerle neler olup bittiğini anlamaya çalıştı.
“Günaydın Bay Traynor.”
Güvenlik görevlisi kabininden çıktı. Bu, soğuğa karşı korunaklı bir kabin olsa da aslında aşağıda korunulacak bir hava da yoktu. Will bazen güvenlik görevlisinin kapalı devre televizyon sistemine ve hiç kirlenmeyen 60.000 sterlinlik arabaların parlak tamponlarına bakarak saatler boyunca ne yaptığını merak ediyordu. Deri ceketini giydi ve, “Dışarısı nasıl Mick?” diye sordu. “Fena. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.”
Will duraksadı, “öyle mi? Motor havası değil yani?”
Mick başını salladı. “Hayır efendim. Şişme botunuz yoksa binmeyin derim. Ya da ölmek istemiyorsanız.”
Will motoruna bakıp kıyafetlerini çıkardı. Lissa aksini düşünse de gereksiz riskler alan bir adam değildi. Motorun ön tarafındaki gözü açıp giysileri oraya koydu ve kilitledikten sonra anahtarları Mick’e attı. Mick anahtarları tek eliyle kolayca yakalamıştı. “Kapının altından atarsın olur mu?”
“Sorun değil. Size bir taksi çağırmamı ister misiniz?” “Hayır, ikimizin de ıslanmasına gerek yok.”
Mick otomatik kapıyı açan düğmeye bastı ve Will eliyle teşekkür ederek dışarı çıktı. Sabahın ilk saatlerinde hava karanlık ve gök gürültülüydü. Saat henüz yedi buçuk bile değildi, fakat Londra’nın merkezinde trafik şimdiden yoğunlaşmıştı ve yavaş ilerliyordu. Will montunun yakalarını yukarı kaldırıp kavşağa doğru yürümeye başladı. En kolay taksi bulacağı yer burasıydı. Yollar göle dönmüştü ve kaldırımdan parlak, gri bir ışık sokağa yansıyordu.
Kaldırım kenarındaki takım elbiseli diğer insanları gören Will içinden lanet okudu. Ne zamandan beri Londra bu kadar erken kalkmaya başlamıştı? Tabii herkesin aklında aynı soru vardı.
Will hangi noktada dursam daha iyi olur diye düşünürken telefonu çaldı. Arayan Rupert’dı.
“Geliyorum. Taksi bulmaya çalışıyorum.” Yolun karşı tarafında, turuncu ışıklı bir taksi gözüne çarptı ve taksiyi kendisinden başka kimsenin görmediğini umarak ona doğru ilerledi. Bir otobüs gürültüyle yanından geçti ve ardından frenleri tiz bir ses çıkartan kamyon yüzünden Rupert’ın sözleri duyulmaz oldu. Will trafiğin gürültüsü içinde, “Seni duyamıyorum Rupe,” diye bağırdı. “Bir daha söyler misin?” Kısa bir süre orada mahsur kaldıktan sonra önünden akıp giden trafiğin içinde yanan turuncu ışığı görüp boş elini kaldırdı ve sağanak yağmurda sürücünün onu görmesini umdu.
“New York’tan Jeff’i araman lazım. Hâlâ uyumamış, senin aramanı bekliyor. Dün gece sana ulaşamadık.”
“Sorun nedir?”
“Hukuki bir pürüz. Bir paragrafta uygulamadıkları iki madde… imza… kâğıtlar…” Yağmurda lastikleri kayan bir arabanın sesi karşı tarafın konuşmalarını bastırıyordu.
“Anlayamadım.”
Taksi de onu görmüştü. Yavaşlayıp yolun karşı tarafına küçük bir su birikintisi sıçratarak durdu. Arabayı fark edip öne atılan başka bir adam ise Will’in ondan önce davranıp taksiyi yakalayacağını anladığında hayal kırıklığıyla yavaşladı. Will sinsi bir zafer duygusuna kapılmıştı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder